Archive for the 'TFF' Category

Gözlemci

Bir gözlemci, bir gözlemciye; gel beraber Fenerbahçe tribünlerini gözlemleyelim demiş.

Resmin üzerine tıkladığınızda gözlemcinin not ettiği detayları daha net göreceğinizi hatırlatalım. Abimiz biraz uçmuş veya bütün gözlemci raporlarında bu kadar detay var da, bizim niye haberimiz olmadı şimdiye dek mi desek?

Alternatif Yıldırım Demirören Mesajı

“Kpayı bz alalm, sampion da Gltsry olsn.”

***
Mevzuyu bilmeyene garip gelmesin,
hele şunu oku da soluklan yiğenim.

Hayırlı Olsun

Terim’in istifasının ardından, “Olmayacak duaya amin deme isteği” yazısıyla Türk futbolunu içine düştüğü keşmekeşten kurtarabilecek potansiyelde olan ve tabir-i caizse Milli Takımlar uzmanı denebilecek Guus Hiddink’in bizim için en uygun isim olacağına dair bir fikir atmıştık ortaya (hatta kampanyavari bir hareketti bu). Elbette yerli hocayla da bu iş olur ama malum artık ülke futbol gündemi “nefret” unsuruyla geçiriyor her gününü. Nerdeyse her mevzu bir yerden sonra Fenerbahçe-Galatasaray rekabetine dönüşüyor. Bu bakımdan –atıyorum– Rıdvan Dilmen ya da Abdullah Avcı gibi isimler futbol bilgileriyle çok mühim isimler olsa da göreve gelir gelmez birileri tepelerine çökeceğinden, bu gibi yerli isimlerin böyle zamanlarda göreve getirilmemesini makul karşılayanlardanım.

Hiddink’in kariyeri ve bilhassa Milli Takımlardaki başarısı ortada . Bunun anlamı, “tamamdır bu iş, kesin bir sonraki turnuvaya” katılıyoruz değildir tabii. Lakin önemli bir referanstır. Bendenizin sıradan bir futbolsever olarak Hiddink’e saygısı ve güveni sonsuzdur.
Hiddink’in buraya ikinci gelişiyle birçok eski defter de açılacak herhalde. Dün kendisine sallayan bazı isimler, bugün hala futbol yazıp çiziyorlar. Bilhassa o kişilerin Hiddink’e nasıl yaklaşacakları merak konusu. Bi’ de Hıncal Uluç’un ilk olarak ne zaman “Hiddink hoca değil” yorumunu yapacağına dair bahisler açılmalıdır. İlgili kuruluşlara önerimdir.
Daha önceki Hiddink yazısını, “Bizimkisi, olmayacak duaya inandına amin deme isteği işte” diye bitirmişiz. Şimdi onu okuyunca tebessüm ettim. Demek ki bir hayal değilmiş Hiddink’i getirmek. Biraz abartmışım.
Son olarak bizim Arjantin’den Almeyda ve benim TFF’ye bir önerimiz var. Hiddink’in ülkede çıkacağı ilk maçı mümkünse Aydın’da oynayalım. İlginç bir yeniden başlangıç olur. Fılaşbekler falan… Güzel olur.

"Hesaplarıma Göre 3-5 Ay İçinde Batmamız Lazım"


Şansal Büyüka dün demiş ki;

Hiçbir kuruluş Aziz Yıldırım’ın dediği 400 milyon doları veremez yayın ihalesine. “Veririm” diyen 3-5 ay sonra batar, iş durur. Yeni teknoloji falan diyorlar. Yeni teknoloji dedikleri WEB TV ise mümkün değil ufak internet ekranlarına mahkum edemezsiniz insanları, isyan çıkar. Benim sevgili başkana bir önerim var. Versin 350 milyon Dolar, Fenerbahçe TV’den yayınlasın maçları. Hem kulübü kazanır hem kendisi kazanır. Hayal içerisinde yüzüyorlar, hayal. Digiturk bu işi 9 yıldır götürüyorsa başarıdır. Yayıncı parayı topluyor, gidip kulüplere veriyor. Hiçbir yayıncı, hiçbir şartta, hiçbir teknoloji ile 400 milyon Doları toplayamaz.

Bugün yapılan yayın ihalesinde vergisiydi, Federasyona verilecek paydı, falandı filandı derken yuvarlak hesap 420 milyon dolar civarı bir fiyata (ben hesaplamadım, hesaplayanların yalancısıyım, öyle yazıyor haber sitelerinde) Digitürk yayın hakkını yine satın aldı. Şansal Büyüka’nın sözlerine güvenerek Digitürk’ün 3-5 ay sonra batacağını düşünmemiz gerekiyor. Aksi olursa Şansal Büyüka’nın ağlama edebiyatı çektiği ortaya çıkacak. Bekleyelim görelim.

Ancak Dış Mihraklar Böyle Bir Harita Yapardı


Gelin itiraf edelim (mevzuya Ertuğrul Özkök tarzı giriş); Türkiye’nin Batı’sında doğmuş, büyümüş ve hala Batı’da ikamet eden insanlar olarak çoğumuz ülkeyi ikiye ayırarak değerlendiriyoruz kafamızda aslında. Türkiye’nin Doğu’su ve Batı’sı. Elbette aramızda istisna olanlar vardır ama eminim çoğumuz aynıyız.

Öss sonrası tercih yapacak olan gençlere ailesi ve çevresi genelde, “Ankara’dan ötesini yazma oğlum/kızım” der. Askerlik çağına gelen oğlunun Batı’da bir yerlere düşmesi için dua eder anneler, babalar ve tabii o kişinin sevdikleri. Şu haritanın Batı’sında bir yerlere çıkınca “oh çok şükür” derler, Doğu’sunda bir yer olursa, belli etmeseler de üzüntüyle karşılarlar bu haberleri. Gücü yeten torpil yapmakla uğraşır hatta. Onların bu işler için neler çevirdiklerini Ergenekon davasını yakından takip edenler bilir.

Keza okul ve askerlik sonrası iş hayatına atılacak oğlunun Batı’da bir yerlerde çalışmasını ister aileler ve çevresindekiler. Gelinlik çağındaki kızını ise Doğu’ya göndermek istemez. Gönderirse de istemeye istemeye yapmıştır bunu.

Buradaki niyetler elbette ki “bölücülük” anlamında değildir. Tırnak içi ifade edelim bunu, gözden kaçmasın. Bahsedilen şey Batı’da yaşayan kişilerin, ülkenin diğer yakasını kendince sebepler göstererek “daha az güvenli bulması” ve bu yüzden tedirgin olmasıdır. Bu kişiler haklıdır, değildir meselesini burada tartışacak değilim şu an. Lakin şunu da belirteyim; yazının sonunda okuyacağınız Ercan Güven’den alıntı olan cümlelerin bilhassa sonlar yazılı olanlarını daha bir dikkatli okumanızı tavsiye ederim. Ve tekrardan mevzuya dönelim…

Tüm bu yukarıda yazdığım şeyler aile sohbetlerinde, dükkanların içinde, kahvehane köşelerinde ve samimi arkadaş ortamlarında sabah akşam konuşulan şeylerdir. Bugüne dek ülkenin Batı’sında yaşamış biri olarak bunları gözlemledim. Ülkenin Doğu’sunda nasıl bir durum var? Bilmiyorum tabii. Belki orada da benzer bir durum vardır, kim bilir?

Şimdi bakıyoruz Türkiye Futbol Federasyonu talip olduğu 2016’daki Şampiyona için aday şehirleri belirlemiş. Mehmet Demirkol’un güzel tespitine kadar öyle yüksek sesle dile getirilmeyen o ince çizgiyi fark ediyor ve ona odaklanıyorsunuz. Hakkaten de haritadaki aday şehirlere bakınca sürekli şikayetçisi olduğumuz dış mihrakların emellerindeki o meşhur haritalardan biri çizilmiş gibi duruyor. Ülke ikiye bölünmüş. Hani bazen Fransa’da, İngiltere’de yahut ne bileyim işte Almanya’da bazı yayın organlarında kasti ya da değil bazı yanlış Türkiye haritaları basılır ve bizler de bu durumlara tepki koyarız ya hep, aynen öyle bir durum var.

Ülkenin futbolunu yöneten insanlar bazı kriterleri göz önüne aldıklarını iddia ederek, böyle seçimler yaptıklarını söylüyorlar. İyi de burada bir saçmalık var. Misal, bana kalsa İnönü ve Şükrü Saraçoğlu gibi iki stad bu listede olmalıdır. İkisi de çok güzel stadyumlar. Bu düşüncemi bir iddia olarak dile getirsem, “UEFA kriterleri” falan filan derler. Hangi kriterler? Madem bu stadlar o kadar problemli neden Avrupa Kupası maçları ve finaller oynanıyor. Kaldı ki kusurlar varsa daha 2016’ya hayli zaman var. Eksiklikler giderilir.

Aday şehirler arasında ortada bahsi geçen stadyumların olmadığı yerler de var. O zaman neden iki taş üst üste konmamış stadyumları seçiyorsunuz dediğiniz zaman, bu kez de savunma kanadı 2016’ya daha çok var diyor. Peki, o zaman neden Trabzon gibi bir futbol şehrini ya da ülkenin Doğu’sundaki şehirleri tercih etmediniz? E hani 2016’ya daha çok vardı? Ne yaptığının farkında olmamaktır bu. İşleri eline yüzüne bulaştırmaktır bu.

Son olarak bu organizasyonsuzluğuma bakarak, ben olsam bize Şampiyona falan vermem dedikten sonra daha fazla uzatmadan yazıyı Ercan Güven’in bugünkü köşesinden bir alıntıyla bitirelim;

“En iyi stadını söyle” deyince, hep birlikte “Şükrü Saracoğlu” diye bağırdığımız bu ülkede Avrupa Şampiyonası adaylığı için başvuru yapılması ve Şükrü Saracoğlu’nun maç oynanacak statlar listesinde yer almaması tuhaf tabi.
“Euro 2016”ya aday olmamız da tuhaf, stat tercihleri de, Fenerbahçe’nin tepkisi de!
Al birini vur ötekine.
Kurumları kavga eden, sokakları molotof ve havai fişekle yangın yerine dönen Türkiye’ye, Avrupa Şampiyonası isterseniz, ortaya Mehmet Demirkol’un köşesine koyduğu gibi bir Türkiye haritası çıkar; kimseye izah edemezsiniz.
Sayın Başbakan’ın, MHP lideri sayın Bahçeli’ye “Sivas’tan öteye gidemiyorsunuz” dediği Türkiye’de, Sivas’tan öteye maç koyamayarak fiili durumu futbol üzerinden ikrar edip belgelendirirsiniz.
Yeni stat yapılacaksa, Ağrı’ya da yapılır, Tatvan’a da,Yüksekova’ya da, Nusaybin’e de…
Demek ki, “oralar UEFA’nın güvenlik kriterlerine uymuyor”.
Bırakın UEFA kriterlerini, bazı vatandaşlarımızın güvenlik kriterleri bile müsaade etmiyor oralara.
Bunu mu demek istediniz?
O zaman…
Daha ülkesinin tüm sokaklarında güvenliği sağlayamamış olanların Avrupa Şampiyonası neyine?


Kategoriler