Archive for the 'Steaua Bükreş' Category

Fenerbahçe 3 Steaua Bükreş 1

Feci sıkıcı bir ilk yarı. Santos’un bireysel becerisiyle gelen bir gol. Ve tabii gol öncesi yaşanan pozisyonda faul var mı yok mu soruları…

Türkiye Lig’inde faul çalınıyor bu tip pozisyonlarda ama Avrupa’da pek çalınmadığı için, hakemin devam kararı ve akabinde gelen gol. Bu pozisyonu değerli hakemlerimizi de izlemiştir umarım.

İlk yarı takım ne kadar kötüyse, tribün de o kadar kötüydü. Skora endeksli bir tribün vardı dün gece Gelen ikinci golle tribün de bir nebze olsun toparlandı. . İkinci yarı takım biraz canlanınca, maçı ciddiye alınca top daha çok Fenerbahçe’de kaldı. Lakin kanatlar işlemeyince, iş yine Alex’e kaldı. Bir asist ve harika bir vuruşla gelen golüyle gecenin yıldızı oldu. Hem yerel ligde, hem de Avrupa kupalarında skora direk katkı sağlamaya devam ediyor Kaptan. Nazar değmesin.

Fenerbahçe forvetsiz oynuyor. Kazım’a bu konuda yüklenmek insafsızlık olur ama. Güiza malum kağıt üzerinde forvet oyuncusu ama ne mecali kalmış ne de gerekli meziyette bir oyuncu. Kanatlar desen hiç işlemiyor. Santos geldiğinden beri soldan kaç kez çizgiye indi, kaç kez zorladı da orta yaptı sayısını siz söyleyin. Olması gerekenden az olduğu kesin. Sağ taraf deseniz, Kazım forvete kayınca, Mehmet Topuz orada oynuyor ama onun da pozisyonunun hakkını verdiği söylenemez. Bu durum Gökhan Gönül’ü de olumsuz etkiliyor haliyle.

Dün gece Kazım, Mehmet Topuz ve Emre oyundan erken düştüler. Daum’un Kazım’ı ve Emre’yi çıkarması doğru hareketlerdi. Yalnız Emre’nin yerine Özer değil de Selçuk girseydi, sanki daha makul bir hamle olurdu. Özer’in Emre’nin oynadığı alanda başarılı olması zor. Zaten gereksiz yere topla çok oynadı o bölümlerde. Tehlikeli hareketlerdi bunlar. Bunu da not etmek gerek.

Velhasıl kelam ilk maçtaki kazayı saymazsak, Fenerbahçe Avrupa Lig’inde kazanmaya devam ediyor. Liderlik koltuğunda oturmaya da devam ediyor. Kağıt üzerinde bu gruptaki her takımdan daha üstün zaten. Lider olarak bu gruptan çıkması lazım. Hatta hiç mağlubiyeti bile olmamalıydı ama olan oldu ve ders olması açısından daha iyi oldu belki de…

Devam…

Götür Beni Gittiğin Yere


Kuralar çekilirken yalandan da olsa, şöyle yakından bir ülke takımı çıksa da gitsek diyorduk. Bükreş bu anlamda Sofya’dan sonra en rahatıydı ve kurada Steaua Bükreş ile aynı grupta yer aldık. Ve gerçekleşen hayalde ‘ götür beni gittğin yere‘ ile tempo tutarak Romanya’ya gidiyorduk.

Grubun en büyük hayallerinden biri olan yurt dışı deplasmanı için önce hayal kurmaya başladık. Biraz zaman geçince ciddiyet binmeye başladı ve pasaport işlemlerini hallettik. Derken vize filan, kendimizi salı akşamı Salı Pazarı’nda bulduk. 3 otobüsteki şanslı kişilerdendik.

16 saat süren gidiş yolculuğumuzda sınırda bizi bekleten Bulgar polisi ve yolumuzu kaybeden şöförümüze bir teşekkür edelim buradan. Tuna nehri üzerinden geçerken ‘az kaldı’ sesleri artıyordu otobüste. Nitekim 60 km yolumuz kalmıştı. Romanya sınırında arılarla verdiğimiz mücadeleyi başarıyla atlatıp otele doğru hareket ettik.

Bükreş’te yiyecek sıkıntımız çoktu. Yahu bu adamlar ne yiyor ne içiyor anlamadım bir türlü. Türk dönercisi sayesinde karnımızı doyurduk. Yabancılar Türkiye’ye geldiğinde neden yemeklere bayılıyor daha iyi anlıyorsunuz oraya gidince.

İlk günümüz Bükreş sokaklarını gezmekle geçti. Esnaf işi taksilerle otel-centrum kaç sefer yapıldı bilinmez. Bükreş’te hayat, İstanbul kadar canlı değildi. Bazı konuştuğumuz kişiler haftaiçi olmasına verdi bunu. Güzel bir şehir turundan sonra otelde dinlenmeye çekildik.

Perşembe günü önemliydi bizim için. Fenerbahçe nerede biz orada mantığını bir kademe atlatıp Bükreş’teydik çünkü. Otel önünde artan bir kalabalık vardı. Çevre ülkelerden gelen otobüslerle 13 otobüs oldu birden. Zaten İstanbul’da otobüse binerken hayvan gibi tribün olacağı fikirleri vardı herkeste. Önce otel lobisinde başlayan tezahüratlar, otel kapısında devam etti. Otel önündeki halay görülmeye değerdi.

Saat 5 gibi otelden ayrıldık otobüslerle. Herkesin kafasında 3 saat ne yapacağız soruları varken, İstanbul’u aratmayan bir trafikle karşılaştık. Saat 7 civarı anca stadyumda olabildik. Pankartlarımızıhazırladık, İçeri girerken jandarmanın ‘Forbidden’ uyarısına takıldık. Neden diye sorduğumuzda o da bilmiyordu nedenini sadece emir böyle diyordu. Ne Bükreş taraftarı ne de biz pankart sokabildik içeri. Eğer pankartlar girseydi herşey çok daha güzel olacaktı.

Tribündeki ortam sanki Bursa deplasmanındaymışız gibiydi. Tribündeki koltuklara da değinmek lazım. Heralde gördüğümüz en kötü tribün koltuklarıydı. Sami Yen’deki koltuklar bile bunların yanında çekyat gibi kalır tahminimce. Yerleşmemizin ardından maça tribün olarak iyi başladık. Romen taraftarların gıpta ile bize baktıklarını çıplak gözle görebiliyorduk. Yanan meşaleler bizi iyice coşturdu. Habire mesaj geliyor, ‘ses çok sağlam geliyor’, ‘meşaleler çok fenaydı’ gibisinden. Gelen golle iyice gaza geldik. En güzel yurtdışı deplasman tribünlerinden birisiydi. Belki de en sağlamıydı.


Tribünden çıkarken kafalarda ‘iyiki gelmişim lan.’ düşüncesi hakimdi. Bu da özetliyordu aslında herşeyi. Dönüş yolculuğu gidişe göre daha kısa sürdü.Romanya-Bulgaristan sınırında meşale eşliğinde çekilen halaydan sonra ülkemize doğru yola çıktık. Türkiye’ye girdiğimizde mercimek çorbası sesleri artıyordu. Güzel çorbalardan sonra İstanbul’un yolunu tuttuk. Her şeyiyle güzel bir dir deplasmana gitmenin keyfini yaşıyoruz. Pazar günü görüşmek üzere…

http://www.youtube.com/get_player


Sensiz ben nefes alamam,

Buralarda hiç duramam,
Tek başıma yalnız kalamam.

Senin kokunu özledim,
Hep yollarını gözledim,
Götür beni gittiğin yere…


yazan: Andreas Wagenhaus
grupck.com

Yayın Rezaleti Eşliğinde Gelen 3 Puan


Efendim ben bir D-Smart abonesiyim. Maçı herhangi bir şifreye takılmadan izledim ama… nerdeyse şifreli maç engeli yaşıyormuş gibi binbir güçlükte takip ettiğimiz bir maç oldu. Alttan üstten geçen uyarı yazıları ve ekranın ortasında zaman zaman çıkan eşşek gibi logo. Sorumluları Allah nasıl biliyorsa öyle yapsın diyorum.

Forvetsiz çıktık maça aslında. Kazım forvette durması gerekirken, alışkanlıktan olsa gerek serseri mayın gibi dolandı durdu sahada. Gariptir ki, bu bayağı işimize yaradı. Rakip defans hem yoruldu böylelikle, hem de büyük şaşkınlık içerisindeydi. Forvet olarak sahaya çıkan oyuncunun bir sağ, bir sol kanatta, hatta zaman zaman orta sahanın gerisine gelip top çıkarttığını görünce afalladılar doğal olarak. Öte yandan, sol çaprazdan zor bir pozisyonda şut çekmeyi deneyen ve oldukça iyi bir vuruş yapan Kazım’ı görünce aklıma birden Güiza geldi. Aynı pozisyonda Güiza olsaydı, muhtemelen topu kontrol etmeye çalışırken defansa kaptırırdı. İzleyenler de saç baş yolardı.

rezilliğe bak…

Özer’i nihayet dünya gözüyle ilk onbirde ve 70 dakikalık performansıyla gördük. Bazı gereksiz zorlamalarına rağmen (daha müsait durumda olan arkadaşları varken, 3 kişi arasına girmek, çalım çabaları vs.) kumaşının ne kadar kaliteli olduğunu ve Daum’un ona forma şansı vermesi gerektiğini cümle aleme ispat etmiştir herhalde. Lakin heyhat! Esas abiler döndüğünde Özer yine 90.dakikada oyuna girmeye mahkum kalacak. Ve tabii bunu söylemezsem olmaz, takımın en çok ihtiyaç duyduğu anda topu ayağında tutma, arkadaşlarını rahatlatma özelliklerini üzerinde barındıran Özer’in çıkması… Sorgulamayayım, galibiyet üzerine yazmayayım diyorum ama arkadaş o değişikliğin mantığı nedir? Ayakta durmakta zorlanan Santos’u oyunda tutuyorsun, ama o anlarda en çok ihtiyaç duyulan adamı oyundan alıyorsun. Yerine giren kişi de Vederson bu arada. Bravo!

Emre’nin Özer’e “aferin oğlum” demesi gözlerden kaçmadı

Alex’in yokluğunda set hücum konusunda ciddi sıkıntı yaşayan bir Fenerbahçe vardı. Duran toplar ve uzaktan şut denemeleri dışında pozisyon bulmakta zorlanırız diye düşünürken, Emre’yle başlayan, Özer klasıyla devam eden ve Carlos’un Kazım’a al da at dediği pasla gol geldi. Öngörümüzde yanıldığımızı gördük. Burada Özer’in müthiş pasının yanı sıra, maç boyunca dikine oynama konusunda ısrarlı olan Emre’yi de ayrı not etmek gerek. Cristian kesicilik konusunda başarılı ama hala gereksiz yan ve geri paslar yapıyor. Bir türlü ısınamadım bu yüzden elemana. Bu haliyle vasat bir orta saha elemanı izlenimi uyandırıyor bende.

Rakip pozisyon bulmadı mı? Buldu tabii. Biraz kazmaydılar bunlarda, bunu da gördük. Volkan da yine iyiydi tabii. Ve direkten dönen kafa vuruşundaki şans anı… Bunları da görmek ve ona göre önlem almak lazım.

Koşan, mücadele eden, istekli bir Fenerbahçe vardı. Belki çok üretken değildik (ki bu da Alex’in yokluğuyla alakalı), ama kazanmayı isteyen bir takım vardı sahada. Bu da gecenin Fenerbahçe adına 3 puanla birlikte artı haneye not edilecek güzelliğiydi.

Son olarak tribünde 90 dakika boyunca susmayan, takımına destek veren taraftarımıza elinize, ayağınıza, gırtlağınıza sağlık diyorum. Gerek bizim Grup CK’dan, gerekse de İstanbul tayfasından diğer tanıdık simaları kameralar tribünü her gösterdiğinde net seçtik. Fenerbahçe ve Fenerbahçeliler adına güzel bir geceydi nihayetinde.

Bu galibiyetle birlikte Avrupa’da da zirvede yer almak pastanın üzerine krema olmuştur.

Hayret!


Bundan önce oynadığı iki UEFA Avrupa Ligi karşılaşması D-Smart digital platformu içerisinde şifreli yayın yapan ‘Euro Futbol’ kanalı tarafından yayınlanan Fenerbahçe’nin 22 Ekim Perşembe günü Steaua Bükreş takımıyla deplasmanda oynayacağı karşılaşma şifresiz yayın yapan TNT kanalı tarafından naklen yayınlanacak.

kaynak: ataryemez.com

not: ne biçim kaynak lan bu? kıçımdan uydurdum der gibi demeyin. bu isimde bir site mevcut.


Kategoriler