Nisan 2010 için arşiv

Es

Bazen iki üç gün bloga bir şeyler karalamadığım zamanlar, “hayırdır, bir sıkıntı mı var?” şeklinde yorum yazan, e-postalar gönderen arkadaşlar oluyor. Hem onları böyle meraklandırmamak hem de blogu takip edenlere haber vermek adına ayrı bir başlıkta bu düşüncemi belirtmem gerek.

Bir müddet, artık ne kadar olur onu bilmiyorum, bloga bir şeyler karalamaya ara vermek istedim. Bunu temelli bir ayrılık gibi düşünmeyin tabii. Birkaç gün sonra da olabilir dönüş, birkaç hafta sonra da olabilir. Zamana bırakmak lazım herhalde. Sadece bloga bir şeyler karalamaya uzak kalmayı tercih ediyorum bir müddet. Mola gibi bi nevi. Başka bir deyişle “es” ya da…

Babaannnem

Blog dediğin şey bi nevi günlük. Ciddi bir farkı var elbet. Bunun diğerinden ayrı olduğu husus; sen istersen hissettiğini, düşündüğünü, yaşadığını yüzlerce kişinin okuyabileceği bir ortamda paylaşıyorsun. Bir şeyi yazmak ya da yazmamak senin elinde. Aynı şekilde paylaşıp paylaşmamak da… Ben mümkün mertebe burasının bir futbol blogundan ziyade, gayet kişisel bir blog olduğunu her fırsatta dile getirdim ve getirmeye devam edeceğim. Burada bölümden mezun olduğumdan günden tutun, iki sene evvel Anneannemi kaybettiğimiz güne kadar özel hayatımla ilgili bazı hadiseleri yazmıştım. Yanlış anlaşılmayacağını ve abes bulunmayacağını düşünmüştüm. Hakkaten de öyle oldu. Samimi bir dille yazdım bu olayları ve yine samimi tepkiler aldım. Şimdi yine öyle samimi bir dille hissettiklerimi, duygularımı yazmak istiyorum.

Geçen haftaydı. Rüyamda sela okunduğunu duydum. Uykulu bir şekilde vefat eden kişinin ismini bekledim. Selayı okuyan imam ya da müezzin her kimse artık, Babaanemin adını zikretti. N’oluyor? diyerek yataktan aniden kalktım. Çevreme anlamsız gözlerle baktım. Odada her eşya yerli yerindeydi. Ancak aşırı rahatsız edici bir sessizlik hakimdi. Hemen fırladım evine koştum. Kapıda beni Dedem karşıladı. Ve Babannemin vefat ettiği haberini verdi.

Bu rüyadan iki gün sonra bir yemek esnasında rüyamı Anneme ve Babama anlattım. Rüyaların tersi çıkarmış şeklinde bir inanış var ya, biz de ona yorduk bu rüyayı…
Birkaç gün önce Babaannem ciddi manada rahatsızlandı. Salı günü Alsancak’taki doktoruna götürdük. Bizi öğrencisinin olduğu ve böbrek hastalıkları konusunda olumlu şeyler duyduğumuz Yeşilyurt’taki Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesine yönlendirdi. Aynı gün içerisinde Babaannemi hastaneye yatırdık. Dönüşümlü olarak yanında refakatçiler kalmaya başlayacaktı. Bir gün sonra refakatçi değişti, akşam üzeri aniden yoğun bakıma alınmış ve nöbetçi doktor “hemen yakınları çağırın” demiş. Biz de apar topar Yeşilyurt’a gittik. Önce bize “hastanız yoğun bakımdan dahiliye bölümüne geçmiş” diye sevindirici bir haber verdiler ama sanırım bu bir taktikmiş. Sonradan öyle yorumladım zira. Hastanenin koridorlarında bir oraya bir buraya koşuşturmanın ardından en son olmamız gereken yerdeydik. Hastamızın durumunu öğrenmek için adını söylediğimiz anda şöyle bir cümle duyduk. “Aa.. Evet, teyzeyi 15 dakika önce kaybettik”. O an saliselik bir sessizlik de olsa ömrümün en uzun sessizliği gibiydi. Bir gün önce hastaneye yatırdığımız, tedavi sürecinde diye düşündüğümüz Babaannemin kalbi durmuş. Önce tekrar çalıştırılmış, daha sonra bir kez durmuş…Tekrar geri döndürülememiş…
6 yıllık böbrek rahatsızlığı olan ve 10 yıldır astımı olan biriydi Babaannem. Ölüm raporunu inceledim. Yazılı olan dört nedenden ikisi bunlardı. Yazılı en son neden tabii ki kardiyak arrest, kalbin durması yani. Bunlar sebepler… Eskilerin deyimiyle vakit saat dolmuş demek lazım sanırım.
Şimdi acaba şöyle olsaydı, böyle olur muydu soruları uçuşsa da kafamda, ne değişir ki? Giden gitti bir kere.
Gezmeyi ve çevresindeki insanların yardımına koşmayı çok seven biriydi. Başkalarının dertlerinin peşinde koşmaktan kendi dertlerini unuttu bir bakıma. Vefatını duyanlar taziyelerini bildirmeye geldiler ve hala geliyorlar. Ve hepsi, Babannemin onlara yaptığı ve bizim bilmediğimiz birçok yardımdan bahsettiler. Cömertliğini bilirdim ama tabir-i caizse Buz Dağı’nın yalnızca görünen kısmını biliyormuşuz. Cenaze namazında camii avlusunun dolup taşmasını, mezarlıktaki kalabalığı, onu son yolculuğuna uğurlayanları görmüştür inşallah.
Her işi hemen bitirmeyi severdi. Telaşlı biriydi. Ölüme de telaşlı bir şekilde gitti. Elden ayaktan kesilmedi. Sadece son iki-üç gün rahatsızlanmıştı. Salı günü hastaneye yattı, çarşamba gecesi vefat etti.
Gezmeyi çok seven biriydi. Cenazesini Yeşilturt’tan Manisa’ya (memleketine) cenaze aracıyla taşımamızı başka nasıl açıklayabiliriz ki? Yine geze geze gitti Manisa’ya…
Geçen yaz bana baskı yapmıştı ve İstanbul’daki akrabalarını görmek istediğini söylemişti. Biraz yorucu olmuştu onun için bu ziyaretler, oradan oraya kaç yere gitmiştik. İlk defa gördüğüm akrabalarına bile uğramıştık. Son kez görecekmiş demek ki onları. Mutlu olmuştu, bana kaç kez “sağolasın Hasan’ım…Allah razı olsun” demişti sayısını hiç hatırlamıyorum. Gerçi bir gün Mecidiyeköy’ün o illet öğlen sıcağından payını aldıktan sonra, “aman al İstanbul’un senin olsun” demişti ama çok mutlu olmuştu akrabalarını gördüğü için. İyi ki dolaştırmışım onu. İyi ki vapurla karşıya geçmişiz, Karacaahmet’te kabir ziyaretinde bulunmuş vs.
Neyse, daha fazla uzatmayayım. Onu anlatmaya benim kelimelerin yetmez. Şimdi geride kalan anılar var hafızada (küçükken beni severken “kıvırcığım” derdi mesela, söyleyiş tarzıyla hep aklımda). Bir de acı çekmeden ve çevresine çektirmeden ölmek istemesi ve bu duasının kabul olduğunu görmenin tebessümü var elde.
Arayan, soran, bir şekilde ulaşıp taziyesini bildiren herkese buradan da “sağolun” demek istedim.
Mekanın Cennet olsun Babaannem…Allah rahmet eylesin…
Senin kıvırcığın.

Diğer "United" Asya’yı Hedeflerken

Seul Dünya Kupası Stadyumu marketinde orta yaşlardaki bir kadın, alışveriş ücretini ödemek için cüzdanından Manchester United kredi kartını çıkarıyor. Bu kadının Güney Kore’deki 6 milyon civarı ‘Kırmızı Şeytanlar’ taraftarından biri ve M.United’ın 2009 Asya Turu’nu heyecanla bekleyen kişilerden biri olduğuna şüphe yok.

2009 yazında gerçekleşen M.United’ın Asya seyahati, kulübün bu bölgeye son 10 yılda yaptığı beşinci tur olma özelliğine sahipti. Aslında Koreli taraftarlar için United’ı izlemek alışılmış bir şey artık. Fakat 18 Temmuz günü diğer United takımının Kore’de bir maçı vardı. FC United of Manchester takımı 3. lig ekibi Bucheon ile bir maç yaptı. Bu cidden merak uyandırıcı bir şeydi.

FC United kulübü, 2005 yılında M.United’ın Malcolm Glazer tarafından satın alınmasıyla ortaya çıktı. Yahut başka bir deyişle bu satışa kızan bir grup taraftar tepki olarak FC United’ı kurdular . Takım Kuzey Premier Lig’de mücadelesini sürdürüyor. Sezon öncesi hazırlıkları için M.United gibi Uzakdoğu’ya gitmelerinin eleştirilmesini kabul etmiyorlar. Onlara göre Bucheon taraftarlarca idare edilen bir kardeş kulüp.

FC United’ın basın sözcüsü Julian Spencer, “Bizim seyahatimiz biraz farklı” diyerek yaptıkları seyahatin, M.United’ın endüstriyel kaygılar barındıran Uzakdoğu turlarıyla karıştırılmamasını istiyordu. “Pek çok kulüp Uzakdoğu seyahatlerini ‘markasını büyütmek’ için yapar, onların seyahatleri para kazanmak içindir. Biz ise bu modelin nasıl dünya çapında bir kulüp kurduğunu göstermek istedik. Ayrıca oyuncularımıza denizaşırı ülkelerde kalabalık, gürültülü, ve tutkulu yerel taraftarlar önünde oynama şansı verdik.”

Öyle de olmalıydı zaten. Bucheon kadrosunda Park Ji-Sung ve Kaka adında iki oyuncusu olan ilginç bir takım. Normalde diğer maçları prime-time’da yayınlanmadığı halde Bucheon’un, FC United’la yaptığı maç ülkenin en büyük spor kanallarının birinde kablolu yayında ve ayrıca Seul çevresindeki dev ekranlarda gösterilmiş.

Bucheon taraftarlarının hikayesi de ilginçtir bu arada. 2006’nın Şubat ayında taraftarlar bir sabah uyandıklarında kulübün geceleyin Bucheon’dan Seogwipo’ya taşındığını öğrenirler. İşin içinde SK Energy adındaki şirket ve bazı güçlü isimler vardır. Takımı bulunduğu yerden 300 kilometre öteye ıssız Dünya Kupası Stadyumu’nun olduğu yere taşımışlardır.

Bucheon’un maaşsız pazarlama sorumlusu Shin Dong-min, “SK bunu bize yaptığında, ailemizin bizi terk ettiğini hissettik” diyor. Buna cevap olarak da taraftarın kurduğu Kore 3.liginde oynayan Bucheon FC 1995’i kurduklarını belirtiyor.

Sezon açılışı için kafalarındaki ilk takım Wimbledon olmuş. Lakin Londralıların takvimi yoğunmuş ve bu teklifi reddetmek durumunda kalmışlar. Daha sonraki hedef ise FC United of Manchester olmuş tabii.

FC United’ın Başkanı Andy Walsh, 40 kişinin üstündeki muhabir ve televizyoncunun katıldığı maç öncesi basın toplantısına, “Önce bunun bir şaka olduğunu düşündük” itirafıyla başlamış. Bunun bir şaka olup olmadığını araştırdıktan sonra yönetim kurulu olarak konuyu takımın antrenörüne açtıklarını ve onun da olumlu görüş bildirdiğini, orada olmanın onur verici olacağını söylemiş.

Aslında onore olan sadece FC United tayfası değildi elbette. Bucheon da onur duymuştu bu organizasyondan. Maçtan dolayı hem heyecanlıydılar hem de maddi getiriyi görünce gayet mutlu olmuşlardı.

Shin Dong-min, “2006’da yaşanandan sonra bunun ilginç olduğunu itiraf etmeliyim” diyor. Kulübe yardım edenler arasında olanlardan bahsederken ise hala bazı şirketlerin kendilerine destek olduğunu da belirtmiş. “SK Telecom faklı bir firma. Halk takımlarına yardım etmeye iştahlılar. Hangi seviyede oynadığımızın önemi yok, biz sadece takımımıza tezahürat yapmak istiyoruz. Eğer Şeytan bize para teklif etseydi, onu da alırdık” diyerek ilginç bir profil çizmeyi de başarıyor.

Maçın sonucunu mu merak ettiniz? Bu aslında kimsenin pek umrunda değildi. Ama ben yine de yazayım. Bucheon 3 FC United 0.

***
Bucheon FC 1995 kulübünün web sitesi: http://www.bfc1995.com/
FC United of Manchester kulübünün web sitesi: http://www.fc-utd.co.uk/

foto: Guardian

not: Yazıya kaynak olarak Guardian’da 16 Temmuz 2009 tarihinde aynı isimle yazılmış makaleyi göstermek mümkün. Üstüne bazı eklemeler yaptığımızı söylemek de…

Kumda Oynayan Yönetim


Daha önce Ali Şen ve Ömer Çavuşoğlu ikilisinin su kayağı yaparken çekilmiş fotoğrafını paylaşmıştık. Bu kez yine aynı tarihlerde, 1981 yılındayız. Fotoğraftakiler ise 81 senesindeki Fenerbahçe yönetiminden bazı simalar.

Fotoğrafın altında şöyle yazmakta; “Fenerbahçe Yönetim Kurulu’nun, kumda oynayan kadrosu… 150 milyonluk kadronun kurucuları.”
foto: Esat Yağcı‘nın arşivinden…

Aşkta Son Nokta

Şirazi: ”Aşka uçarsan kanadın yanar”

Mevlana: ”Aşka uçmazsan kanat neye yarar”
Yunus Emre: “Aşka vardıktan sonra kanadı kim arar? ”
Demet Akalın : ”Aşkın açamadığı kapı , kanatlanıp uçamadığı yer mi var ”


***

cervuetta yazmış sözlükte, kopi-pest yapasım geldi. Zamanında değişim meselesinden Özcan Deniz’in kulaklarını çınlatmıştık. Aklıma o geldi şimdi. Aslında zaman ayırıp değinmek lazım böyle şeylere.

Kendine Müslüman

Dün akşam gerek konuştuklarımdan, gerekse de sanal platformlarda yazılanlardan gördüğüm kadarıyla şunu diyebilirim: Türkiye’de futbolla ilgilenenler (hangi takımı tutuyor olursa olsunlar fark etmiyor) şunu istiyorlar; eğer hakem hata yapacaksa benim takımım lehine yapsın, gerisi beni alakadar etmez. Eğilim bu yönde. İstisnalar da kaideyi her zamanki gibi bozmuyor.

Buna bir isim bulmak gerekirse şöyle diyebiliriz, “hakem benim takımım lehine hata yapsıncılık” ya da “kendine müslüman” gibi.
not: foto konuyla direkt alakalı olmadı ama gugıl’a “fanaticism” yazınca karşıma bu çıktı. Ondan yani. Daha fazla aramaya üşendim. Bir başka ilginçlik ise şu; gugıl’a “kendine müslüman” yazdım, çıkan dördüncü foto Ribery oldu.

Bu Dünyayı Yakarız, Şampiyonluk Gelince

1907 Ünifeb,Vamos Bien ve Grup CK
Emeğinize sağlık…

Öptüm Kib Bye

Şüphesiz gecenin en esprili pankartıdır.

Artık Hayatımızdan Çıksan Diyorum #2

Bu başlığı daha önce Güiza için kullanmıştım. Gerçi o zaman mevzu başkaydı ama Bilica için de gider bu cümle. Hatta Güiza’nın durumu çok daha naif kalıyor demek lazım. Bilica geldiği ilk günlerde yaptığı hatalar ve anlamsız hareketleri (rakibi kasti sakatlamaya ve gereksiz karta neden olacak türden malum hareketleri) sebebiyle bu oyuncunun uyarılması gerektiğini belirtmiştim. “Hatta kendini hala Sivasspor’da zannediyor sanırım, şu an üzerinde taşıdığı formanın farkında değil galiba.” diyerek de eklemiştim ama ne yazık ki Bilica aynı saçma sapan hareketlerine devam etti. Ve en son bu gece penaltı pozisyonundan sonra yaptığı o anlamsız zemin deşme hareketiyle kendisine yol verilmesi gerektiğini kanıtlamış oldu. Her şeyi geçtim, az evvel sarı kart görmüş bir adamın o hareketi yapmasındaki mana nedir? Amatör topçu yapmaz bunu.

Bilica malum ahım şahım bir defans oyuncusu değil, bu bir… İkincisi, isterse Puyol gibi oynasın ama mühim olan sadece iyi futbol oynamak değildir. Yaptığınız işe ve bağlı olduğunuz camiaya, giydiğiniz formaya saygınız da olmalı. Bilica’da bu saydıklarımın hiçbiri yok. Lamı cimi de yok, tez elden bu arkadaşa yol verilmelidir.
Nokta.
Düzeltme: Nokta dedik ama bu düzeltmeyi yazmak lazım. Bilica penaltı noktasını eşeleme hareketinden sonra kart görmüş. Oysa biz yazıda, “Her şeyi geçtim, az evvel sarı kart görmüş bir adamın o hareketi yapmasındaki mana nedir?” yazmıştık. Doğrusu öyle değilmiş. Tekrar yazayım, o hareketi nedeniyle kart görmüş. Ama yine de Bilica denen adam bu takımdan gönderilmelidir. Bu konudaki fikrim aynıdır.

Dahi

Alex de Souza… Dahi anlamındaki “-de” ayrı yazılır.

Kategoriler