Archive for the 'Kayserispor' Category

Biricik Sevgilim


Immo Guitti Kadıköy’den bildiriyor.

Sevgililer günü… Tüketme kültürünün en büyük öznesi insan böylesi günde yine tüketime kaptırıyor kendini. Bir yanda da yılın diğer günlerinde kapitalizmin kölesi olan ama günü muhalif geçirmek isteyen bir başka insan. İki olguya da özne olmayı reddediyorum. Küçüklükten bu yana hayatımda vazgeçilmez kıldığım ender şeylerden biri Fenerbahçe ile buluşmaya gidiyorum. Yıllardır bu garip güne denk gelen maçlardan biri için soluğu Kadıköy’ün sokaklarında aldığımda şampiyonluğa inanan silüetler biraz daha kıpırdatmaya yetiyor içimi…
Sergen’in birkaç yıl öncesine ait sözünü fısıldıyor arkadaşım kulağıma: “Nasıl oluyor da böylesine inanabiliyorlar insanlar galibiyete…” Galatasaray’la oynadığımız daha birinci dakikada gol yediğimiz maçı hatırlatıyor bana. İnsanlar, diyor. “İnanıyorlar…” Tedirginliğimi alıyor bu cümleler. İnanıyorduk. Camia olarak. İnanmasaydık Trabzon maçıyla birlikte kenetlenmezdik, bu kadar. Futbolcular çıkmazdı sahaya ellerindeki “bitmez tükenmez aşkımız” pankartlarıyla. En güzel çiçekleri sunmazdılar tribünlere…

Büfelerin önünü sarmış insanlar, az ileride “sevgililere” gül satan ablalar, kulakların pasını alan tezahüratlar. Bir yabancıymışcasına dikizliyorum etrafı. Duramayacak kadar yorgunduk ama bir o kadar da heyecanlıydık, sıra ilerlerken. Sevgilileri görüyorum tribünlerin içinde. Aklıma televizyon ekranları geliyor. Kesin bunları arıyorlardır göstermek için, diyorum kendi kendime. İnsanlar ekran başında böylesi görüntüler izlemeliydi. Kameranın önü her zaman temiz olmalıydı. Sevgililer Günü de olsa burada olmaktan başka çarem yok. Sürekli olarak gidip geldiğim, sevindiğim, üzüldüğüm bu tribünde olmaktan başka çarem yok. Kimsem yok, Fenerbahçe’nin yanına koyabilecek. Olsaydı bağıramazdım elli bin kişinin arasında “Fenerbahçem benim… Biricik sevgilim…” diye. Hissetmeseydim, susardım.
Mustafa Denizli’nin bana armağanıdır, maçı öncesinde oynamak. Santra öncesi tüm duygumuzla bağırırken bir yandan maçı oynuyordum kafamda. Bazen güvenebiliyordum kendime. Galatasaray’ı 4-0 yendiğimiz maçta ilk 20 dakikada 2-0 öne geçeceğimizi tüm tribüne yaymıştım. Anlam verememişlerdi ama 2-0 olduğunda koca bir tribün üzerimdeydi sevinçten. Aslında bu benim ilginç görüşüm. Her maçta erken gol atarız diye düşünürüm. Yine öyle oldu. Gol atacağımızı biliyordum, erkenden. Attık zira. O ara gösterilen ruh ve hırs bütün yorgunluğu alıp götürüyordu. O an oradaki elli bin kişinin hiçbir derdi yoktu. Bütün tasalar unutulmuştu, doksan dakika boyunca da hatırlanmayacaktı. Ayağıyla değil yüreğiyle oynayanları gördükçe bir kez daha inanıyordum, şampiyonluğa. İhtiyacımız var buna…

Yanımdaki arkadaşım hatırlatıyordu, Lugano’nun 3 sarı kartta olduğunu. İşte o andan itibaren gözlerim hep ona takılıyordu. O, olmalıydı gelecek haftaki mücadelede. Düşüncelerle beynimi kemirirken Lugano kafayı çakmaya geliyordu. Koşuşu habercisiydi golün. Goller ikilendiğinde biraz daha rahatlıyordum. O ara yükselen “Fener gol, gol, gol… Şampiyonluk geliyor” tezahüratları klasik koşullanmaya sürüklüyordu beni. Aklıma kötü şeyler getiriyordu ama bizim çocuklar bu kez daha kuvvetli inanıyor, söküp alacağına takımın. Gerekirse tribün sahaya iniyor artık. Geleneksel tribünden daha agresif tribüne bir geçiş yaşadık son haftalarda. Belki de olması gerekeni yapıyorduk. Artık tribünlerden kulakları sağır eden sesler, futbolculara yönelikti. Sırayla herkesin sesi duyuluyordu. Alex’le başlayan Kocaman’la biten kişisel tezahüratlarda futbolcuları düşünüyordum, tek tek. Alex, diyordum kendi kendime. İleride yaşça küçüklere anlatacağımız adam. Gökhan Gönül… “Avrupa’da oynama hayalim yok, hayalim burasıydı” diyen futbolcu. Son haftalarda müthiş gelişme gösteren Mehmet Topuz… Adeta kabul ettirmişti kendini. Selçuk… Bu takımın adamı Selçuk. Kanat oynayamayan, bu yüzden hataları artan Niang… Gelirken, “Fenerbahçe’yi şampiyon yapmaya geliyorum” diyen adam. Bir zamanlar benim de hayalimdi, bu sözleri söyleyen kişi olmak…
Maç bittiğinde köfte kokularının Kadıköy’ü sardığı, sigara dumanlarının altında insanların “şampiyonluk” yorumları yaptığı her biri Rıdvan Dilmen olan güzel Fenerbahçeli insanlarla birlikte yürüyordum… Bir kez daha buradan mutlu ayrılmanın verdiği tebessümle. Yarınki mesaiyi düşünmeden… Aşıktık hepimiz. Hiçbir zaman olmadığı ve olamayacağı kadar…
misafir yazar: Immo Guitti

Transfer Etmeden Oyuncuyu Gözden Çıkarmak Nasıl Oluyor?

Haber internet medyasından. Muhtemelen ajanstan gelmiştir ama nihayetinde internet medyasında karşımıza çıktı. “Fener Serdar’ı bitirdi” başlığıyla verilmiş. Kayserispor’un defans oyuncusu Serdar Kesimal’ın transferini bitirmiş Fenerbahçe. Haberi yapanların iddiası bu yönde.

Haberi okumaya devam ederken alt başlık dikkati çekiyor, şöyle yazmışlar: Fenerbahçe Serdar Kesimal’ı gözden çıkardı. Yanlış mı okudum acaba diyerek daha dikkatli baktım. Doğru okumuşum. Sonra da haberin yayına konduğu saate baktım, an itibariyle 2 saat geçmiş üzerinden. Taze bir haber değil yani. Öyle olsa aceleyle yazılmış, birazdan düzeltilir filan dersin zira.
Neyse efendim, acaba gözden çıkarmak deyimini yanlış mı biliyorum diye TDK’nın sözlüğünden bir kontrol edeyim dedim. Orada aynen şöyle yazmakta:
“bir mal, para, değer yargısı vb. maddi veya manevi varlığın elden çıkarılmasını kabul etmek”
diye yazılmış ve cümle içerisinde kullanılmış bir örnek var. Bir şeyi gözden çıkarmak için onun evvela elinizde olması lazım. Fenerbahçe transfer etmediği bir oyuncuyu nasıl gözden çıkarıyor? Gözden çıkaran bir taraf varsa, o takım Kayserispor’dur. Acaba gözüne kestirdi filan mı demek istediler diye zorladım kendimi. Belki…
Velhasıl kelam Ensonhaber.com sitesine bağlı olduğunu düşündüğüm Kral Spor adlı internet sitesinden bir haber yukarıda gördüğünüz. Bu haberi girenler veya ajanstan gönderenlerin bir hatası işte. Forumlara veya bloglara yazı yazarken yapılan hatalar /hatalarımız öyle çok çok büyük problemler değil bana kalırsa, ama internet medyası hata yapınca o haberi okuyanlara tesir etme ihtimaleri, ulaştıkları geniş kitleler nedeniyle daha çok. Bu bakımdan daha önemli.
Bakalım düzeltecekler mi? Veya hala bir şekilde hatalıysam bu konuda, ben kendimi düzelteyim tabii.

Dış Hatları Yakarız Senin İçin

Sarı Melekler memlekete döndü.
Aşağıdaki video Fenerbahçe-Kayserispor maçından. Sahada maç devam ediyor ama koridorlar kalabalık. Herkesin gözü Fenerbahçe ve Bergamo arasında oynanan Şampiyonlar Ligi Final maçında. Tezahüratlar eşliğinde voleybolcuların maçı takip ediliyor, tabii bir yandan da sahada futbol takımının maçı devam ediyor. Bazılarına bu yapılan delilik gibi gelebilir ama empati yapamadıkları, anlayamadıkları için bu gözle bakacaklardır. Doğaldır…
Fenerbahçe Bayan Voleybol Takımı çok ciddi bir işi başardı. Tekrar tekrar bunu yazmak ve söylemek şaşırtıcı bulunabilir ama bu takım tekrar tekrar övülmeye layıktır. Buraya kadar yapılanlar rastlantısal şeyler değil, ciddi bir emek var ortada ve maddiyatın yanı sıra, planlı programlı icraatlar var. Bunları da görmek lazım. Ve dün yazdığımız gibi yatırıma devam ederek, Final Four maçlarında daimi olmayı amaçlamak lazım.
Meleklerle ilgili ne yazsak azdır, diyoruz ama bir yandan da yazmaya devam edeceğiz. Çünkü onların yeri bu taraftarın gözünde çok ayrı. Voleybolun “v”sinden haberi olmayan için de ilk günden beri salonlarda onlara destek verenler için de…
Son 1o yılda “Fenerbahçe gibi oynayan” iki takım izledim. Biri Zico’yla Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final’ine çıkan Fenerbahçe futbol takımı, diğeri de Şampiyonlar Ligi Finali’ne çıkan Melekler…
Dilimde şarkıların gündüz gece
Deli gibi aşığız Fenerbahçe,
Bu dünyayı yakarız senin için*
Şampiyonluk gelince.
*Havaalanındaki karşılamaya özel, “Dış hatları yakarız senin için” tabii.

Not: Videoyu Bulut’un feysbuk’taki hesabından (ç)aldık. Olur o kadar.

18

Kayserispor’un Portekizli golcüsü Aziza Makukula (evet Aziza, durduk yere arıza çıkartmak niyetinde değilim, ancak TFF’de Aziza yazıyor dileyen buradan baksın) Trabzonspor’la oynanan son maçta attığı golle toplam gol sayısını 18’e çıkardı.

Kayserispor’un puan tablosuna baktığımızda 38 golü var. Bunlardan 18’i Makukula’ya ait. Tabii toplam gol sayısı hesaplanırken Ankaraspor’dan gelen golleri de unutmamak lazım.
Öte yandan hali hazırda Süper Lig’in en az gol atan takımı olan Manisaspor’un ise toplam gol sayısı 21. Ankaraspor maçından gelen 3 golü çıkartacak olursak, Manisaspor’un şu ana kadar attığı gol sayısı Makukula’nın ligde tek başına attığı gol sayısına eşit.
Türk spor medyası çok sever böyle kıyaslama haberlerini. Hani şöyle, “tek başına takım gibi” biçiminde sunulan haberler vardır ya, hep özenmişimdir. Bir tane de ben yazayım. Çok mu oldu allasen?

Daha Manidar

Efsane pankartı unutma, unutturma!

Alex’siz Hücumda Sorun Yaşayan Takım


Kayserispor 1 Fenerbahçe 1

Muhtemelen onlarca kişi Fenerbahçe’nin golü ve Kayserispor’un penaltısını konuşmuştur maçtan sonra. Baroni’nin şutu çizgiyi geçti mi, Lig tv’nin sanal çizgisine güvenip topa girmemek lazım. Pek bir şey anlaşılmıyor zira. Penaltıya gelince herhalde verilmese kimse ortalığı yıkmazdı, çünkü genelde bu tip penaltı kararları pek verilmiyor memlekette ama ondan ziyade genel olarak bakacak olursak, 3 puana hak eden bir futbol oynamadı Fenerbahçe. Bunu kabul etmek gerek. Penaltı skora direk tesir eden bir atıştır bu doğru ama maçın gidişatı Fenerbahçe’nin en az bir gol yiyeceğini gösteriyor gibiydi.

Alex’in olmadığı her maçta yaşadığımız karambole hücum anlayışı bu maçta da devam etti. İlginç bir gol attı Fenerbahçe. Genelde Fenerbahçe maçlarında aslan kesilen bir kaleciye ne zaman böyle abuk sabuk gol atılacak acaba diye sorgularken golün gelmesi, benim adıma garip oldu. Golden sonra yalandan pozisyonlarla heyecan yaşansa da hücum denemeleri temelde başarısızdı. Burada tabii ki en büyük noksan Alex’in sahada yer almamasıdır. Topu ayağına aldığında en iyi olasılığı anında hesaplayan ve takım arkadaşlarını direk sonuca götürecek harika pasları Fenerbahçe adına verebilecek en etkili isim Alex. Sahada yer almaması güzel futbol ve Fenerbahçe taraftarı için büyük şansızlıktı.

Penaltıdan önceki 10 dakika ve yenilen golden sonra maçı bitimine kadar diyebilirim ki, Kayserispor iyi mücadele etti. Volkan yine iyiydi. Belki bir ihtimal bir tane gol daha sıkıştırabilirdi Fenerbahçe ama yeme olasılığının daha yüksek olduğu bir maçtı.


Daum’un Santos’u neden tercih ettiğini anlamıyorum bu arada? Santos’u sol bek olarak oynatsa bir şey demem de, Alex’in olmadığı maçlarda onun pozisyonunda denemeye çalışıyor. Genelde de 2.yarılarda tabii.. Lakin elinde fizik gücü iyi ve de o pozisyon için daha müsait bir adam var. Özer’i oyunu alma fikri neden illa skor sakata girince geliyor aklına ? Keza illa 1-1 olması mı gerekir Semih’i düşünmek için? gibi sorular sormak mümkün.

İlginç bir adam Daum. Çok ilginç.

Ciddi bir uyum yakalayan Lugano-Bilica ikilisinden Bilica’nın eksikliği de maça tesir etmiştir belki ama en önemli eksik kaptandı. Fenerbahçe onsuz çok ciddi manada zorlanıyor. Daha önce blogda Alex’in olmadığı maçlarda kazanma adına “B planımız yok” gibisinden bir yazı yazmıştım. Zico dönemiydi o zamanlar ve “B planı geyikleri” bu kadar revaçta değildi. Fenerbahçe’nin B planı yok gibi iddialı bir cümle kurmak istemem ama Alex’in olmadığı hücüm denemeleri olgun değil, üstelik bu haliyle takım hiç zevk vermiyor da… Bunu görebilmek için Rıdvan Dilmen olmaya da gerek yok.

Yapılacak en makul şey bunun üzerine uzun uzun düşünmek, çözüm üretmek olmalı.

Asimetrik Psikolojik Harekat


Ve beklenen yazı güzide medyamızın çok değerli kalemlerinden biri olan Fotomaç yazarı Orhan Yıldırım’dan geldi.

“Bu arada Kadıköy’de Manisa’nın net pozisyonunu ofsayt diye kesip, bir de penaltısını vermeyip maçın önüne geçen Tolga Özkalfa’nın, Fenerbahçe’nin Kayseri deplasmanında görevlendirilmesini ilginç bulduk.

Bakalım, hep birlikte izleyeceğiz.”

***

Çalsın sazla, oynasın kızlar…
Türk spor medyasının, Fenerbahçe’ye karşı bu sezonki “Asimetrik Psikolojik Harekatı” resmen başlamıştır.

Ek olarak aynı Fotomaç’ın web sitesinden bir haber. Kullanılan fotoğraf tesadüf mü sizce? Sürekli Fenerli medya diye ağlayan bünyelere gelsin bu kare. Tekrar edeyim, medyanın rengi yoktur, tiraj kaygısı ve ortalığı germe eğilimi vardır.

Ne demiştiniz Sayın Mosturoğlu?

FTK / C Grubu / 2. Maç:
Kayserispor – Fenerbahçe: 0-0
***

Kayseri’de dondurucu bir hava. Futbol namına sahada hiçbir şey yok. Maç Kayserispor forvetleri ve kaleci Volkan arasında geçiyor. Tribündeki de, yedek kulübesindeki de maç bitse de, şu soğuktan kurtulsak havasında. Peki ya sahadakiler n’apsın? Bir şeyler yapmaya çabalıyorlar ama nereye kadar… Yukarıdaki kareler dünden akılda kalanlardan bir demet..

Bu arada sahaya çıkan takım kadrosuna bakıyorum ve geçtiğimiz yıl basına konuşan ve şu açıklamayı yapan Şekip Mosturoğlu geliyor aklıma. Ne demişti kendisi: “Kupa maçlarının olduğu dönemlerde de A takımımızla, ligde ve kupada temsil edilmeyen kentlerdeki takımlarla özel maçlar yapacağız”. Dönüyorum, dünkü kadroya bir daha bakıyorum..

Volkan Demirel, Önder, Lugano, Edu, Roberto Carlos, Deivid, Mehmet Aurelio(Kemal dk. 86), Selçuk, Uğur(Vederson dk. 74), Ali Bilgin(Kazım dk. 74 ), Semih

Bir daha bakıyorum…bir daha..Konuşmak istiyorum, susuyorum..susuyorum, konuşmak istemiyorum..susuyorum..evet susuyorum…

Kategoriler